28 Aralık 2008 Pazar

neo noel nooo...


noel neşesi


isme göre ingilizce yorumlar

abdullah: small kid , ex:"abdullah abdullah bir küçük oğlan"
arzu: want very much
ayhan: moon kervansaray
bahadır: war hero, great commender
bertan: when sun goes down some kind of fruit living on the earth.
bengisu: i want water
emre: lover
funda: tree
köst: kind of big human living in bursa,turkey ; fem:köstrella
murat: i set you down, make a tour
mustafa: selected
nuray: kind of electric on the moon
oya: hand-made carpets
oytun: fucked very much
özlem: want very much
tolga: hat

18 Aralık 2008 Perşembe

14 Aralık 2008 Pazar

içine kaçan, dışına kaçan kavramı üzerine

-1- numaralı figürümüz içimizden biri...
sokağa çıkmaya üşenen,
insanlıktan korkan,
rabbena, sanane beyağ diyen,
çakma özgürlükçü,
ve tüm bunların kendine zararının farkında olan
ama umursamayan "kendi içine kaçan adam"

-2- numaralı figürümüz bir tavşan...
şakacı ama hassas,
zeki ama anten,
çoğalmayı bilen ama çoğalmayan,
delikte yaşayan ama hep dışarı kaçan,
bıyıklı hayat tavşanı "bugs bunny" ...

alien IV

boğulurun


öğrenciyken böle bi klişemiz vardı...işleyelim dedik...

3 Aralık 2008 Çarşamba

dağdan kestim kereste, bana mı sordun majeste

hollanda kraliçesi amsterdamın olmadık bir barında içerken tacize uğruyor...
sonrasında olanlar rezilllik...barda kavga..ağzının kenarına yumruk yiyen kraliçe vs...
bana mı sordun kız bara giderken... o güzellikle tabiki millet saldıracak üstüne...

meraklılar için haber:
http://www.mccullagh.org/db9/1ds-3/drag-queen-folsom-street-2.jpg

29 Kasım 2008 Cumartesi

üzülme be hacı

bizden biri gibi; yorgun , düşünceli , doğalgaz zammı bakışı...

betty pompacı


23 Kasım 2008 Pazar

sevgi deryası

cahillik cesarettir,
tersi basirettir.
kalbi kırıkların
ilacı sevişmektir...

(hötüle itilaf edilmiştir)

betty boop


22 Kasım 2008 Cumartesi

kanat

geçenlerde vapurdan bakıyorum... bi amca simit atıyo kuşlara...vay anasını diyorum...kuş lan...acayip bişey...
insan evladına yegane gereken şey aslında...bir çift kanadımızda olaymış neler olmazmış neler diyorum...

...araba olmaz misal...ailecek uçarak tatile giderdik...arkadaşlara "hacı havalandım bile, az sonra ordayım.. pencereyi aç" derdik...

......araba olmayınca yollar, hava kirliliği olmaz gemi olmaz, uçak belki olurdu...

......kafamız bozulunca havalanır bi tepeye konardık, rakı daha tatlı olurdu...

......yollar olmaz, sınırlar olmazdı... her yer bizim olurdu...(doğamıza aykırı hesabı)

......yorgan olmazdı...kanadı çeker üstümüze yatardık...

camdan atlayıp manzaraya bakarak işe gittiğinizi düşünün yahu...stres, elektrük kalmazdı kafada...

bi de dezavantajı var tabi...hemcinslerimiz kuşlar gibi kışın kökünde suya oturup muhabbet etmek gibi...o buz gibi su bünyeyi nası bozar tahmin etmek istemiyorum bile...

gerçi katı kakası olan kuş görmedim bu güne kadar...kuşlar hep ishal mi geziyolar acaba...araştırmak lazım bunu...


olsun ama...iyidir kanat...olsaymış keşke...

snickers

kırdım geçirdim sizi valla...

hasta siempre


12 Kasım 2008 Çarşamba

dambul

bu şaka;
'tvde desti izdivaç başlıyo' diye kafayı üşütenlere, cinsel tercihi sapıklık olanlara ve memleketimin güzel ve yalnız vatandaşlarına hediyem olsun...

11 Kasım 2008 Salı

ağaç

geçenlerde inegölden dönüyorum...malum bizim buraların ağacı bol...gözüm takıldı...

ne kadar büyükler yahu...ulan bi su içerek bu kadar büyünür mü?...

sonra güneş ışığı klorofil bişeyler yapıyodu bunlar diye düşündüm...hatırlayamadım tam işin detaylarını....

tekrar kendime döndüm...toprağı çekse içine bu kadar büyümemesi lazım beyav dedim...bi s.kiklik var bu işte..daya bana suyu sabah akşam, yarısı kadar olamam şunun ömür boyu...

şaşırdım...öle bakıp saygı duydum elemanlara...

"rakı muhabbeti gibi oldu bu neyse"

saç

fatih terim, ibrahim tatlıses ve benim ortak bir yönümüz var...onlar kendi kendilerine durup dururken imparator... bende saçlarımı kestirince son imparatora benziyorum...

çok benziyoruz canım...kardeşten de yakınız...

6 Kasım 2008 Perşembe

şabaniyo


hello kitty

kendisinin "as hello kitty always says, you can never have too many friends" söylemini yalanlamak için "nabza göre hello kitty" diyorum...

5 Kasım 2008 Çarşamba

thank you very much

"hayvanlı hikaye" diye search ederek benim bloğumu bulan okuruma teşekkürü bir borç bilirim...

ben bu haftanın en...

haftanın görseli: -kimdir bu imam hatip kardeşim...her yere adına okul açmışlar...

haftanın ailesi: -baba, anne yarısıdır...teyze kel alakadır...

haftanın buluşu: -en mutlular her zaman alttakilerdir...sosyal ve her anlamda...

haftanın dersi: -en güzel şeyler her zaman bedava olanlardır...

haftanın uyarısı: -aç doyar, aç gözlü doymaz...

haftanın sinirlisi: -tavuk mu koşuyosun lan!!

haftanın kazancı: -$

haftanın başkanı: -barrak (yıllardır bekliyoduk, we have a dream hesabı)

20 Ekim 2008 Pazartesi

kelime öğretenin kulu olun köşesi


kötülük-->kötlük-->g.tlük

içsel benzerlik var...kötülük yapmakla g.tlük yapmak yeri gelince aynı manaya gelebiliyor....fakat anlamadığımız şey fiziksel tanımlama...g.tlük yapmak mesela...g.t gibi davranmak...

g.t napar-sçar..hımm...baya derinleştik, başka napar: yellenir... anlayacağımız g.tün iyi bişi yaptığı pek görülmez..hep terbiyesiz hep...

burdan yola çıkarak kötülük=g.tlük diyebiliriz...(yerel dil k=g , g=k 'yı unutmuş deilim)


büllük-->bülük-->flüt

halk arasında büllük olarak bilinen şey lügatta "pipi" ve "erkek cinsel organının olabilecek en ufak hali" olarak tanımlanıyor...flüt ise üflemeli 25-60cm bir müzik aygıtıdır..."blok flüt, yandan flüt" gibi çeşitleri falan vardır...

çok açık tanımlandığı üzere büllük kısa, flüt ise uzundur...sanırım tamamen ses benzerliği...bunların bir alakası olduğunu sanmıyorum...sizde sanmayın sakın...

cümle içinde kullanalım köşesi



18 Ekim 2008 Cumartesi

herşey geçer

Uyu,
bellkide ishalin son günü bu

Uyu,
sifonu çeksen olmaz bok kokusu

ilham: köst

16 Eylül 2008 Salı

eğitim şart


".......birde "ilkeli mahmut" var.. ama konuyla alakası yok......"

hababam sınıfı (kızlı olan)

demek ki "okuyarakta" adam olunamayabiliyor...gerçi y.rakta okuyup adam olunmaz...evet evet...önemli olan iç güzelliği

uzun zamandır beklenen şaka "çalıkuşu"

(çizip sonra niye çizdiğini bilememe durumunu yaşadım burda...yazı baya sonradan sıkıldı...)

gülmekten kafayı üşütür gibi yapıyor insanı değil mi sayın okurlar...ahahaaaa

karışık


5 kardeş

zaman zaman düşünüyorsunuz...nerden çıktı bu savaşlar...kim çakmış ilk tokatı...bu beş kardeş lafı nerden gelme alla alla...

sizin için araştırdık...ürpereceğiniz efsane bir bilgiye ulaştık...aslında mantıklı düşünen herkesin ulaşabileceği bişey...

"sözde" 5 kardeşin ilk ortaya çıkışı 1966 ya dayanıyor..."jacksons five" adıyla blues dünyasını altüst eden kardeşlerin yıldızı parlıyor...kıllandınız dimi...

dikkat edin kelimelere: jacksons(yıldızları çağrıştırdı birden-herifler dünya starı), five(beş)....yani yıldızlar size çakıyor tokadı, yıldızları görüyorsunuz veya tam tersi yıldızları görüyorsunuz çünkü tokat yemişsiniz...tam bir kısırdöngü...adeta sopadan kaçış yok...

fotorafçıyı dövmeden az önce çekilmiş fotoları...bakınız nası menapoz tavuk gibi kabarmış saçları sinirden...en küçükleri bile nası şımarık kıl bi çocuk dimi... (gözümde büyüttüm bunları galiba...herifler bana 6 kardeş gibi gözükmeye başladı nedense,1972 )

neyse daha sonrasında aralarından en asabisi michael jackson(küçük olan) 1980lerde diğerlerini ezip şöhrette sınır tanımıyor...neden mi? nefret tohumları ekmiş o içine çünkü...en kötüleri o...

isme dikkat: "may killceksın"... yani çorumcadan türkçeye çevirirsek "mayısta öleceksin"...çorumca cümle içinde "may kilceksın beyav" (................michael halkı 5 kardeşle korkuturken,1997......................)

daha ne diyim...kötülerin prim yaptığı bir dünyadayız...birde türklere barbar derler...5 kardeşi bile amerikalılardan almışız...almayada devam ediyoruz...

5 Eylül 2008 Cuma

4 Eylül 2008 Perşembe

30 Ağustos 2008 Cumartesi

ev hanımlarına ilaç gibi haber....

100 de 100 ithal alman mucizesi, icat Boksil türkiyede...

pisliğin baş düşmanı, lağımın hısımı...Boksil...

lavaboya klozete döküyoruz hooop boktan iz yok...

hemdeeee şimdiiii Boksil Matik de türkiyede...

bulaşık, çamaşır, dikiş makinesinde farketmez....boku çözer...neşe verir...

29 Ağustos 2008 Cuma

ihtimalleri sevdim

-ben "ali rıza binboğa" nın "rocky balboğa" nın dayısı olma ihtimalini sevdim...

-rüşrünün salman rüştinin akrabası olmama ihtimalini sevdim...

-Elvan Abeylegesse nin türk olma ihtimalini, kazım kazıma ismini verenin aklını sevdim...

-ko la başlayan isimlerin (konkiş, köstil) gerçek olma ihtimalini sevdim...

-"osmandavar" diyince osmanın kendinde bişey olduğunu sanma ihtimalini sevdim...

-şaban ve ramazanın tekrar film çekme ihtimalini sevdim...

-karıma inek alma ihtimalini sevdim...

-%8 bertanın altına kaçırma ihtimalini sevdim...

-hande yener in "tutma ellerimi acıyarak" sözlerini yazarken gülme ihtimalini sevdim...

-azıma geleni söyleme ihtimalini, atıp tutmayı pek sevdim.....

fillemek


çok hoşuma


23 Ağustos 2008 Cumartesi

şiir köşesi

höströye ithaf edilmiştir..

sinema bileti olsan sıkışmış,
köşeye cüzdanda yazık...
alsa onu baksa. aa!
hatıralar canlanır birden...
yağmurlu bir gündü galiba...
tarihi bile üstünde...
küçük gülümseme yetmeli..
atsa nolcak...
artık yazık değil kimseye..
tevellüttür bilete...

(cahiller için tevellüt: milat, doğum tarihi. "senin tevellüt kaç?")

20 Ağustos 2008 Çarşamba

roccoyla süper turnike

davşan


tavşanın biri çayırda otluyormuş...yandan geçen başka bi tavşan:
"tavşan tavşan otlama, bozulur sonra zortlama" diye seslenmiş...

otlayan tavşanda,
"ey tavşan sana mı sorcam, karnım aç tabiki otlucam" demiş...konuyu kapatmış...

aradan aylar geçmiş...otlayan tavşan ishal olmuş...kaçırıp duruyomuş...yandan geçen tavşan bu hali görünce hemen yanaşıvermiş...
"sende hiç akıl yok valla, bana 'la vita e bella" demiş...gülmüş...

uzaklara dalan mazbut ishal tavşan sisli gözlerle;
"ne tavşanlar gördüm üzerinde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde tavşan yok" demiş...



'bu fıkra 62 den tavşan yapanlara hediyem olsun'

15 Ağustos 2008 Cuma

karikatür


bir düşündümde karikatür eleştirmenliği diye bişi yok...üstte sevgili yiğit özgür e bir gönderme yapayım dedim ayak üstü....

12 Ağustos 2008 Salı

hitler

1889 da avusturyada doğan alolf hitler daha genç yaşlarından itibaren müziğe ve sanata ilgisini saklamamış ve kamu görevlisi yerine ressam olacağını babası alois e söylediğinde sıkı bir sopa yemiştir... o dönemde çekilen fotoda kısık gözleri ve dudağındaki şişlik "ulan ben size neler yapcam" ruh halini yansıtıyor...


o günden sonra babasıyla görüşmeyen hitlerin piskolojisi bozulmuş ve kötülükler yapmaya karar vermiştir...nitekim kamuya giren hitler hızla yükselmiş ve komutan olmuştur... (Fotoda bıyığı ve logosu komutan olduğunu saklamasına engel oluyor...)


son döneminde rusları askerleriyle korkutamayacağını anlayan hitler dayı imajıyla şansını denemiştir...rusların berline girdiğin duyan hitlerin ifadesi kareye bu şekilde yansımış....


ve son olarak geylani nin ünlü sözüyle mini biyografimizi kapatıyoruz...

"Kötü halini değiştirirsen iyi olursun"

10 Ağustos 2008 Pazar

tren ve inekler

inek olduğunuzu düşünün...tarlada otluyorsunuz...sonra uzaktan bir ses...dumanlar çıkıyor...tepenin ardında...yaklaşıyor dumanlar...korktunuz dimi...ya yangın çıktıysa...hayır...ses ve duman daha yakına geliyor...koşabilceğinizin 5 misli hızla üstünüze üstünüze...ineksiniz ama...raydan çıkıp sizi ezebilir, hatta yakabilir...

bakarsınız öyle işte...


2. alternatif peki...ineksiniz...tarlada aynen devam...yıllar geçmiş...tepe ardından duman...kocaman bişey üstünüze geliyor...ama alışkınsınız, tren o biliyosunuz...ama ineksiniz işte...o tren gördüğünüz en iri öküzden daha iri daha kuvvatlı gözüküyor...o zaman onu sevebilir ve sevgiyle bakabilirsiniz...flört gibi kesişme gibi...
bakarsınız her daim...

haa öküzseniz onu bilimicem...gaylı guylu bir mana var orda galiba....

şeytan

şeytan kötüdür...ama neden?

hemen araştıralım...şeytan=demon=satan

satan; sakan =sakın manasında (eski türkçe "sakan yapma haaa!!")

sakan; sakat= sakınılan şey sakattır...

sakat; makat=kötülüklerden neyi sakıncağınız belli deil mi....

insan böyle bişi işte...kelimelerin arkasına saklıyor herşeyi...

anne baba, karı koca, koca karı üzerine

Louis Pasteur'ün harika bir lafı var:
"Bilimsel bir eğitim gören bir doktor mükemmel bir teknisyen olabilir. Fakat yalnız hümanist bir eğitim onu bir insan yapabilir"

öyle bir laf etmiş ki adamın içine işliyor...teknik olarak başlıkta adı geçen şahısları aynı zannedebilirsiniz...fakat hümanist bir tavırla aslında ne menem farklı oldukları hemen ortaya çıkmaktadır...derine inelim, insan olalım...

örneğin,


anne baba evlenmiştir çoktan...sevişmez ve seks yapmazlar(yapsalarda çok iyi saklarlar bu gerçeği)...çocukları vardır...anne süt verir...baba süt alır...anne hafif kilolu çekicilikten yoksun ama sevimlidir, baba göbekli, bıyıklı ve oturaklıdır...hemen ihtiyarlamak isteğindedirler...(mürvet)


karı koca evlenince alınan bir ünvandır...karı koca "kendi arasında" sevişebilir...başkalarıyla sevişemezler...karı koca beraber bir bütündür...ayrı ayrı olurlarsa karı "hafif meşrep dişi", koca ise "irican toraman" manasındadır...karı kocanın çocuğu yoktur...ama 3-5 yıl içinde isterler...karı süt veremez...koca süt alır...karı seksi, koca bıyıksız ve zayıftır çoğu zaman...gençtirler..



koca karı şişkodur...ayı gibi yer...kocaman memeleri vardır yağları sarkar...başkalarıyla sevişemez ancak kendi kendine bişiler yapar...şen kahkahalar atar...gerekirse süt verebilir...çirkin, bıyıklı ve oturaklıdır...daha çok yaşamak ister...yaşlıdır...

ve son olarak "baba, anne yarısıdır" bence...teyze kel alakadır yahu...

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Leb demeden Halep




Katıldığımız güneydoğu turunun son durağı ve merakla beklediğimiz Halep turu sabah erken saatlerde Halep’in kardeş şehri Gaziantep’ten başlıyor. 45 dakikalık kısa bir yolculuktan sonra Öncüpınar sınır kapısına ulaşıyoruz. Otobüsten çıkmak yasak olduğundan çevremizdekileri seyre dalıyoruz. Başına eflatun renkli bir poşu takmış yaşlı amcamız sakin sakin aracına ilerlerken biz şaşkınlıkla kendisini izliyoruz. Neden bu derece feminen bir renk kullanılıyor derken otobüsümüz hareket ediyor.

Suriye’ye girer girmez ilk durağımız benzin istasyonu oluyor. Otobüsün yakıt ibresi 500 lt lere yaklaşırken sınırda ucuz yakıt vergisinin peşin olarak gümrükte kesildiğini öğreniyoruz. Ne kadar ucuz ki vergi kesiliyor derseniz litresi 50 kuruş civarında. Yani neredeyse bizdekinin yedide biri.

Halep yoluna çıkınca elimizde fotoğraf makinemiz yine seyre dalıyoruz. Güneydoğu Anadolu’daki aynı taşlı toprak dokusu ve poşulu insanlar. Ta ki Halep girişine kadar yazılar ve plakalar haricinde farklı bir şey yok.

Yarım saatlik bir yolculuktan sonra Halep e ulaşıyoruz. Şehir girişinde artık Türkiye de olmadığımızı anlıyoruz. Türkmen rehberimiz akıcı Türkçesiyle bizi bilgilendirmeye başlıyor. Halep’in 3 milyon nüfusuyla Suriyenin 2. büyük kenti olduğunu öğreniyoruz. Arap, Kürt, Nusayri, Hristiyan ve Türk mahalleleri bulunan Halep, sentez bir kültür barındırıyor. 1500 yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul ve Bursa’dan sonra 3. dokumacılık kenti olan Halep, Suriye’nin üretim ve ticaret merkezlerinden biri konumunda. Gözümüze çarpan ilk şey ‘taş teknolojisinin’ mükemmel kullanımı. 5-6 katlı taş apartmanlar, iş merkezleri… Gaziantep’te gezdiğimiz eski taş ev aklıma geliyor. Bizim terk ettiğimiz yapı kültürü burada hayat bulmuş. Ama bedeli var tabiî ki. Yeni Halep olarak adlandırılan bu bölgede 350.000$ karşılığında şirin bir 3+1 apartman dairesi sahibi olabilirsiniz.

Halep’in önde gelen lokantalardan birinde duruyoruz. Yemekler genelde kebap tarzı ve baharatlı. Hiç yabancı gelmiyor.

Halep merkezde artık serbest bırakılıyoruz. Ortadoğunun en büyük çarşısı olarak bilinen kapalı çarşıya giriyoruz. 10 km uzunluğundaki çarşıda ne arasanız bulmanız mümkün. Giyim,ev eşyaları, mücevherat, baharat ve hatta ulaşabildiğimiz son noktadaki kasaplara kadar. Esnaf Türklere alışkın ve hemen hepsi pazarlık yapacak kadar Türkçe biliyor. Poşunun renklerinin anlamını öğreniyoruz. Araplar kırmızı, Kürtler siyah poşu, Suudiler ise beyaz örtü takıyorlar. “Eflatun poşu” ise civar köylerde yaşayanların rengiymiş. Çarşının ortalarına doğru mağarayı andıran bir koridordan şehre giriyoruz. Yüksek taş duvarlar ve her duvarın arkasında saklı tarihi kalıntılarıyla inanılmaz.

Buluşma noktamıza yaklaştıkça Halep Kalesi tüm görkemiyle önümüze çıkıyor . Fantastik romanlardan bildiğiniz kalelerden bile daha heybetli. Bize söylenene göre dünyanın 2. büyük kalesi. Hiç bir kuşatmada kaybedilmemiş. Tamamı kayşani taştan yapılmış kalenin çevresinde 50m genişliğinde bir hendek var. Eskiden burada timsahlar gezinirmiş. İçine girince hayranlığımız artıyor. Kalenin içinde bir şehir daha var. Birbirini kovalayan 15-16 yaşlarında genç Halepliler dikkatimizi çekiyor. Burası onları oyun alanı olmuş. Yıkıntıların arasında şakalaşıyorlar. Ve yine bir sürpriz bizi hayrete düşürüyor. Kale girişinin üstünde ince kakmalarla işlenmiş tamamen ahşap kaplı bir salon buluyoruz. Ama artık dönüş zamanı. Arkamıza bakarak kaleden çıkıyoruz.

Hatay sınırımıza ilerlerken düşüncelere dalıyorum. Sanal bir hat, 100 km lik bir uzaklık bu kadar mı değiştirebilir bir coğrafyayı. Değişik medeniyet görmek diyorsanız Halep’e gidin. Takın poşunuzu girin taş sokaklara. Orta dünya sizi bekliyor.

24 Temmuz 2008 Perşembe

Eyer Seçme Hakkım Olsaydı....


Eşşeklerin, atların, öküzlerin eyerlerini çıkartır onun yerine halı koyardım...

- böylece insanlar at üstünde zor dururdu...
- mesafeler uzar, insanların birbirlerine sataşmaları zorlaşır, savaşlar azalırdı...
- at arabası olmazdı...
- at arabası olmayınca tekerlek kavramı olmaz böylece günümüzdeki taşıtlar olmaz, hava kirliliği olmaz, belkide motorda olmazdı...
- motor olmayınca sanayi devrimi olmazdı...
- uçak, gemi uzay mekiği hiçbiri olmaz tabanvay daha sağlam olurdu...
- insanlar her işini vücuduyla yaptığı için daha sağlıklı ve güçlü olurlardı...
- grip salgını olmaz, kongolu keneler birbirleriyle depişirlerdi...
- işsizlik olmaz her insana bir yerlerde ihtiyaç olurdu...
- akıllı başlara sağlam vücutlarda daha sık rastlanırdı...
- evsizlik olmaz, daha iyisini bilmediğimiz için afrika kasa çadırlarımızda mutlu mutlu yaşardık...
- ticaret çok azalır, zengin fakir olmaz...insanlar daha bi eşit olur...insan hakları lalesine gerek kalmazdı...
- para devre dışı kalır gibi olunca herkes sevdiğiyle beraber olabilir, seks herkes için daha bi keyifli olurdu...
- insan lazım, korunmaya gerek yok dedik...
- atlar kesin daha mutlu olurdu...
- domuz gibi yiyemeyen insanlar domuz gibi olamazdı...işleyen demir ışıldardı...
- ve en önemlisi "attan inip eşşeğe binmek" matah bişi olurdu...

eyer seçme hakkım olsaydı...

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Arkası



16 temmuzdaki masalın devamı....

üzgün götverelle almış eline bohçasını vermiş kendini yollara...
dağ gitmiş bayır gitmiş...tam bi ormandan geçerken...pıt diye bi peri çıkmış karşısına...elinde asası kupkuru cildi ve dolgun dudaklarıyla değişik bi periymiş...

"dile benden ne dilersen" diye sormuş peri...
şaşkın götverelle ne diyeceğini bilememiş...sonra
"amcam olmak istiyorum "demiş

hooop yıldızlar havada...bizimki sakallı bıyıklı amcası oluvermiş...
vermiş kendisini yollara yine...bu sefer amcasının evine doğru...

kimse sormamış saraya girerken...amcası oldu ya...oturmuş tahtına amcasının...

birkaç ay sonra götverelle olmak isteyen amca çıkagelmiş geriye...e tabii adaçayı toplayarak ormandaki kulübede geçmez hayat...

saraya tam girecek "hoop demişler" "kimsin?"
"evladım tanımadın mı" "sabestiyen ben" demiş amca
"yok teyze demişler"..."sabestiyen bey evde zaten"..."hem bu kırmızı türbanda ne alaka"...

"ya olum demiş" amca..."ben yerine geçtim ya bizim yeğenin, ordan gelirim"...

tam bu sırada amca görünümündeki götverelle çıkagelmiş kapıya...
e tabii şok içinde amca...

"ne olacağım değil amca, ne oldum demeli" demiş götverelle...
hatasını anlayan amca bu özentinin kurbanı olduğunu anlamış...

götverelle gibi yaşayım derken hakkaten götverelle ol..........................üüfffff.....neyse......

onlar ermiş muradına çıkalım biz kerevetine....


hakkaten masal yazmak yorucuymuş...hakverdim Peter Holeinone...
nur içinde yatsın....

17 Temmuz 2008 Perşembe

Sinderella ve Yedi Cüceler

Lügatta bu zatlar hakkında yazılan çizilenden öte orjinal hikalerindeki benzerlik oldukça şaşırttı beni...

Peter Holeinone yıl 1935 te atar sinderella mevzuunu.. fakat ilk hikayede ormanda gezen değilde sarayda yaşayan 7 tane farklı özellikli cücenin cinderellaya bi takım mevzularda yardım ettiği bilinmekte.....

sonra 1937 de hikayeler ikiye bölünmüş, sinderella ayrı, pamuk ve 7li ekip ayrı olacak şekilde ortaya çıkmış masallar...bak sennn çakala...rant o zamanda varmış demekkim...

Atlı, eşşekli, hayvanlı hikaye yazmak sanki çok zor...

hemen konuyla ilgili aklıma gelen bi masalı patlatayım...

götverelle şirin mi harika bir insanmış...ormanda yaşar kırlardan topladığı adaçayını pazarda satarak geçinirmiş...yaşlı bir amcası varmış bir de...o da zengin mi zengin saraylarda yaşayan bir insanmış...Kötüymüş amaa...çok kötüymüş..

günlerden birgün götverelleyi yolda kurt ısırmış...götverelle:
"ey kurt niye ısırdın?" diye sormuş...
kurt "seni değil elmayı ısırcaktım, kaydı" demiş...

bu numaraya aldanmayan götverelle kurdu sıkıştırıp,
yaşlı amcasının onun yerine geçebilmek için kendisini yolladığını öldürmeden gelme dediğini öğrenmiş...

buna çok üzülen götverelle "al o zaman adaçayını amcama götür"..."götverelle öldü" de demiş...

a r k a s ı y a r ı n....

6 Temmuz 2008 Pazar

Pinokyo nun


pinokyo diyince aklımıza gelen ilk şey nedir...burun...
sonra yalan dolan...
sonra gepetto usta....
peki ya sonra...sizin için araştırdık...

pinokyo hakkında wikipedia da yazanı aynen alıntı olarak koyuyorum...merak eden bakabilir...bana biraz saçma geldi.."http://tr.wikipedia.org/wiki/Pinokyo_(kitap)"

"Pinokyo, önce hüsnü usta tarafından sıradan bir odun olarak bulunur. Kiraz usta konuşan kütüğü bulunca çok şaşırır. Bu yüzden arakadaşı Gapetto usta kütük isteyince bu konuyu hiç düşünmeden hem ağlayan hem gülen kütüğü ona verir. Böylece asıl hikaye başlamış olur. Pinokyo türlü türlü yaramazlıklar yapar. Bir keresinde arkadaşıyla birlikte oyuncak kentine gitmiştir. Burada Perşembe günleri okul yoktur ve hafta sonu okul tatildir. Bu kentte haftanın 5 günü perşembe günüdür ve geri kalan günler hafta sonudur. Çocuklar burada ders çalışmadıkları için eşeğe dönüşmüşlerdir. Satıcı da onları satarak zengin olmuştur. Pinokyo, eşek haliyle tam ölecekken Mavi peri onu çocuğa dönüştürmüştür.

Tahtadan bir kukla olarak yaratılan Pinokyo'nun tek isteği Gepetto babasının dileği gibi gerçek bir oğlan çocuğu olmaktır. Ama bunu elde edebilmesi için egoist kişiliğinden vazgeçmesi gerekecektir. Bunun için Gepetto'nun sevgi dolu yuvasından ayrılıp dünyayı keşfetmek üzere eğitici bir yolculuğa çıkar.

Bu yolculuk sonunda Pinokyo mavi peri tarafından gerçek bir çocuğa dönüştürülür.Ve bu mavi peri ona bir sihir yapar.Her yalan söylenişiğinde pinokyonun burnu uzar.."


haa...
bunları hatırlıyormuyuz...no thanks...hüsnü usta kim? kiraz usta nedir?..eşşekli olay ne alaka?"
bana bu hikaye biraz sıkma geldi...onu da geçtim nası bir anlatım bu yaaa....sabahlara kadar düşünün bu konu üzerine....

21 Haziran 2008 Cumartesi

Türkiye-Hırvatistan




isteyince oluyor...
herkes kafasını çevirdi...
zaman o kadar kısıtlıydı ki kimse inanmadı...
nası yaa...

kapıya eli sıkıştı...
1 cm daha içerde olsaydı kırılcaktı belkide...
acımadı bile...
nası yaa...

birgün sabah kalkıcaz...
neşeli bir kahvaltı...
işe gidiyoruz...küt...öbür tarafa...
nası yaa demeye kalmadan...

iyilikler hep kötülüklerin içinde...
hayatta 5 gol atmak yerine, 1 gol yiyip 2 atmak daha iyi sanırım...
daha anlamlı olması için...

NASI KOYDUK AMA...demek için :)

19 Haziran 2008 Perşembe

Yaprak Dökümü ve Yaraye Üzerine

İnim inim inleyen küçük beyinli ev kadını Hayriye,
Evil ama aslında aramızdan biri Ferhunde,
Saf salak delikanlı Şevket,
Saf salak yaşlı delikanlı Ali Rıza,
Akıl küpü iyilik meleği Fikret,
Kafasız Necla ve Leyla,
Son olarakta ailenin en silik ve Hayriyenin yaş
itibariyle doğurması imkansız olan
Küçük kardeş Ayşe....

Hastasıyız...Güldürürken düşündüren, ağlatırkende
düşündüren bu bedbaht sosyal özürlü aileye nedense
bağımlıyız...

hımmm...Peki en acılı anlarda, gözlerin kızardığı o
insanı titreten gerçekleri öğrendiğimiz anda yapımcının
seçtiği şarkıya ne demeli....valla bir sonraki bölümde
izleyin ve dikkatlice dinleyin...asıl gizli mesaj sanki melodide
gizli....




"Yine ay doğuyoor......yine günler uzaaak.....
Uzanır geceler ahaaaha hüzüne dolanır
uykudan sabaha."

"yarraaye, yarraayeee..... yarra ye yarrayeee.....
la lalaahaaaha yarraaye yarra ye
yarra yeeeeeee"




Yalan mı?

"Beck n Bauer"


Neşemizi bulmuşken bi fıkra daha patlatmadan duramıycam...


Lutfu yeni aldığı eve taşınmak üzereymiş...insanlar harıl harıl

eşyaları taşırken gördüğü manzara karşında şu suali yönelmiş

hamala..."olum ne yapmışsınız lan gül gibim 'beck n bauerin'

bacaklarını sökmüşsünüz....kaç para bilıyomusun bu?"

hamal hemen cevabı yapıştırıvermiş...."piano piano bacaksız"......

hahahaha...

Sevgili blog alemi...




kendi kendine yorum bırakan delülere sesleniyorum...
bakın hiç iyi yolda değilsiniz...sizi takip ediyorum bak...
hemen bunla ilintili aklıma gelen fıkrayı yazayım...
temel blogger olmaya karar vermiş... açmış
"temele gel" i yazdıkça yazıyor...atıyor tutuyor..vayy..
yorumlar çılgın sabahlara kadar yazıyor halk...
dursun tabi kıllanmış durumdan hemen temelin yanına...
"timel ne ediysunda bu kader halkı topleysun bloga" demiş...
temel ne cevap verse beğenirsiniz... "sağa ne len skik"
bu neşeli fıkradaki gibi temel olacağınıza, olmayın daha iyi...