30 Nisan 2009 Perşembe

mustafa kahraman mı?

neşeli bir ilkbahar akşamıydı... mustafa elinde laptopu seke seke eve gidiyordu...hayat güzel, yarın tatildi...ne yapsam diye düşünüyordu...oraya mı gitsem şunu mu yapsam...hımmm hım...

aniden karnının acıktığını hissetti...şöle iyi bi yağlamaya hayır demezdi...

bu esnada eve gelmişti...hemen üstünü değişti ve telefonu kaptı...yağlama isteyecekti...

son dönemde çok yağlama istediği için densiz garsonla yüzgöz olmuştu:

"kayseri sofrası biyrun"
"sipariş verecektim. ben mustafa, tan sitesinden"
"o abim selam, ben tolga"
"meraba-bana bir yağlama, kalın olsun ama, birde kola-kutu olsun."
"yağlama zenci mi beyaz mı abi......ahahahahhahah"

bu şakayı garson 2. defa yapıyordu...muhtemelen samimi olduğunu zannettiği herkese yapıyordu zaten...mustafa sessizce;

"alemsin..... -geç kalmasın" dedi...

---

15 dakikaya kalmaz kapı çaldı... mustafa heyecanla kapıya koştu...yağlamaya bayılıyordu çünkü...delikten bakmadan açtı... iki zenci, ellerinde büyük bi karpuz, kapıdaydı...


acıkmanın midesindeki etkisiyle yutkundu...afalladı...

"buyrun"
"elvan abeyeke tombala?"
"efendim?"
"tombala tombala?"

mustafa gözlerini kıstı...adamların kötü bir lehçeyle türkçe konuştuklarına inanmak istiyordu...anlamaya çalışıyordu...ama anladığı şeyler hoşuna gitmemeye başlamıştı...

"sorry, dont understand" diye ingilizce bi dalış yaptı...ingilizce herkez konuşur ne de olsa...

cevap gelmedi... zenciler kendi aralarında gülüştü...bir tanesi karpuzu göstererek...

"sana karpuz getirdik" dedi...

mustafa korkmaya başlamıştı...onlara satıcı muamelesi yapıp bu garip gergin durumdan kurtulmaya çalıştı...

"teşekkür ederim saolun, lazım değil"

dedi ve seri bi hareketle kapıyı kapattı...nedir bu arkadaş diye kendi kendine muhabbete daldı... "karpuz getirmişler alla alla...ulan ne karpuzu..herifler zenci ya...bu mevsimde karpuz mu olur" derken kapı bir daha çaldı...

kafası allak bullak ve karnı acıkmış mustafaya ayrı bir gerginlik geldi...ulan ya o zencilerse...yağlamada gelmiş olabilirdi...

off çekti, kapıya yürüdü...bu sefer delikten baktı...içi ürperdi...uzun ak sakallı bir adam kapıdaydı...gözünü hızlıca çekti...yine bakmak istiyordu ama çok korkmuştu...kapıyı açmadan:

"kimoo?" dedi... kısık bir ses:
"yağlamacı" diye cevap verdi...

mustafa biri benimle oyun oynuyor diye düşündü...zenciler, karpuz, aksakallı...ulan dedi...hadi bakalım...kapıyı açtı...

"ışıltılı bir hayat, bursa modern onu bekliyordu...ottomanors mahallesinden çok şık yalı daireleri sadece 570 bin liraydı...hem bu proje izmir ve ankaradan önce bursadaydı..." dedi yaşlı adam...

mustafa ne diyeceğini şaşırmıştı...avuçları sıkmaktan terlemişti...delircek gibi oldu...ne diyordu bu adam..ak saç, sakal...yoksa bu bir cin vakasımıydı...sesi tireyerek:

"ne istiyosun amca" dedi..
"bişey istemiyorum olum... yağlama siparişiniz varmış onu getirdim...ondörtelli- kola dahil"

sessizlik oldu...mustafa adama, elindeki torbaya baktı:

"peki ya ışıltılı hayat, ottomanors nedir amca, dalga mı geçiyosun"

"ayaklı reklamım ben olum...servis elemanları olarak araya reklam alıyoruz, ekstra gelir evladım..." dedi.. hafifçe gülümsedi...

"amca, senden önce gelen 2 zenci neydi peki" diye sordu.

"ne bileyim olum alla alla...dedi...

nerden bilecekti hakkaten...mustafa ödemesini yaptı ve teşekkür etti...kendini salak gibi hissediyordu...herşey aydınlanmıştı...zencilerde amcada satıcıydı...hatta amcada düşününce o kadar yaşlı ve ak değildi...

10 dakikada kendine macera yaratmış hatta kalpten gidiyo gibi olmuştu...düşününce neşesi yerine tekrar geldi...oooo oh...yerinde başkası olsa kapıyı kapatır altına bile kaçırabilirdi...evet evet...mustafa bir kahramandı aslında...kendinin kahramanı...


"Hamdullah Necmi Yezid in 'oben hatun' adlı eserinden alıntıdır"

7 Nisan 2009 Salı

CONTROL ALT DELETE

Film festivali sağolsun, hayata yeni heyecanlar katmak konusunda yol gösterici oluyor...

Kahramanımız 1999 yılının ksım ayından itibaren takibe alınıyor filmde... Yazılımcı, etli, internet pornosu saplantılı (hatumla sevişmiyor, gece kalkıp nette takılıp asılıyor)...

Bi gece sinirlenip kasaya çakıyo bi tane, bi kapak düşüyor kasanın önünden...

Ortaya çıkan bir "O", eleman dayanamıyor yağlıyor kasayı... Sonra şirketteki bilgisayarlara yağlamaya başlıyor sırayla, bildiğin tecavüz...

31 Aralık 1999 gecesi saat 11:59'da şirketin serverına GİRİYOR, 2000 krizi de atlatılıyor bu sayede...




Sabun, kolluk, patates mazi artık, ATX kasa, mini tower vs'de sıra...

Genç kuşaklar için; "En iyi dostunuz bilgisayar mı? Eeeh, dostluğunuzu bir sonraki aşamaya taşıyın"


bu bir sabah şarkısı

ergenekon eş ergenekon şeş ergenekon eşşekk...
daha dün annemizin laylaylay lay layyy.....
çiçekli bahçemizin laylaylay lay layyyy....

diye gider bu şarkı...

4 Nisan 2009 Cumartesi

nasrettinin dünyası

nasrettin bigün gölbaşında mangal yapıyomuş...yandan geçen bi köylü " hoca hoca ayıp olmuyomu... ramazanda oruç tutmak yakışır sana" demiş...
hoca da demiş ki "ya tutarsam"

gülerken altına kaçıranları görür gibi oluyorum...

3 Nisan 2009 Cuma

rejime alışalım köşesi

dinli bir marka düşünüyorum...
hareket, güç, hız, iman, allah, işçiler kardeş patron kalleş, hepsi olmalı içinde...
ortadoğunun nike ı adidası olmalı...
kazanan değil, hep kaybeden %99 luk sporcu kesimine hitap etmeli...
mal halka mal olmalı...
kısmet giyen güreşçide, polo oynayan çiftçininde tercihi olmalı bi şekilde...
işte markamız... yallah sports internasyonel...
logo "hadi yallah" derken elimizi sallarken çizdiğimiz figürden esinlenilerek tasarlanmıştır...

2 Nisan 2009 Perşembe

rocco imana gelirse...

yusuf islama geliyor rocco niye gelmesin...


ama yusuf hala müzik yapıyor, rocco naapsın dimi a dostlar...?

"hastaları için haftaya -rocco hayvanat bahçesinde- "

toplumsal aydınlanma no:2 "şerefe"

şerefe ne demek sevgili içerler...

baara baara içiyosunuz daha şerefenin hikayesini bilmiyosunuz...


şerefe namus demek, delikanlılık demek, paylaşmak demek, insanlığa dair o kadar çok şey demek ki...

alkol ortamları eskiden mahrem olarak kabul edilir imiş... insanlar kendilerine dair özelleri paylaşır ve konuşulan herşeyin masada kalmasına ilişkin söz verircesine ŞEREFE diye kadeh kaldırırlarmış...

ne güzel dimi...gözlerim meneviş meneviş oldu öğrenince...
"atalarımız bi barda içerken, iö 50 ..."

Eskimez

* Bu duruşa bi vuruş kaç kuruş?

Yoğun geçen çalışma gününde bir kişi sandalyede oturur bilgisayarda bişiler tarif etmektedir. Yine bilgisayar ekranında konuşulanları takip etmek arzusuyla diğer bir kişi masaya doğru eğilmiştir (dom). Odaya giren üçüncünün tepkisidir.

Ortamı gevşetir, şirket içi bağların sıcaklığına işaret eder...