aniden karnının acıktığını hissetti...şöle iyi bi yağlamaya hayır demezdi...
bu esnada eve gelmişti...hemen üstünü değişti ve telefonu kaptı...yağlama isteyecekti...
son dönemde çok yağlama istediği için densiz garsonla yüzgöz olmuştu:
"kayseri sofrası biyrun"
"sipariş verecektim. ben mustafa, tan sitesinden"
"o abim selam, ben tolga"
"meraba-bana bir yağlama, kalın olsun ama, birde kola-kutu olsun."
"yağlama zenci mi beyaz mı abi......ahahahahhahah"
bu şakayı garson 2. defa yapıyordu...muhtemelen samimi olduğunu zannettiği herkese yapıyordu zaten...mustafa sessizce;
"alemsin..... -geç kalmasın" dedi...
---
15 dakikaya kalmaz kapı çaldı... mustafa heyecanla kapıya koştu...yağlamaya bayılıyordu çünkü...delikten bakmadan açtı... iki zenci, ellerinde büyük bi karpuz, kapıdaydı...
acıkmanın midesindeki etkisiyle yutkundu...afalladı...
"buyrun"
"elvan abeyeke tombala?"
"efendim?"
"tombala tombala?"
mustafa gözlerini kıstı...adamların kötü bir lehçeyle türkçe konuştuklarına inanmak istiyordu...anlamaya çalışıyordu...ama anladığı şeyler hoşuna gitmemeye başlamıştı...
"sorry, dont understand" diye ingilizce bi dalış yaptı...ingilizce herkez konuşur ne de olsa...
cevap gelmedi... zenciler kendi aralarında gülüştü...bir tanesi karpuzu göstererek...
"sana karpuz getirdik" dedi...
mustafa korkmaya başlamıştı...onlara satıcı muamelesi yapıp bu garip gergin durumdan kurtulmaya çalıştı...
"teşekkür ederim saolun, lazım değil"
dedi ve seri bi hareketle kapıyı kapattı...nedir bu arkadaş diye kendi kendine muhabbete daldı... "karpuz getirmişler alla alla...ulan ne karpuzu..herifler zenci ya...bu mevsimde karpuz mu olur" derken kapı bir daha çaldı...
kafası allak bullak ve karnı acıkmış mustafaya ayrı bir gerginlik geldi...ulan ya o zencilerse...yağlamada gelmiş olabilirdi...
off çekti, kapıya yürüdü...bu sefer delikten baktı...içi ürperdi...uzun ak sakallı bir adam kapıdaydı...gözünü hızlıca çekti...yine bakmak istiyordu ama çok korkmuştu...kapıyı açmadan:
"kimoo?" dedi... kısık bir ses:
"yağlamacı" diye cevap verdi...
mustafa biri benimle oyun oynuyor diye düşündü...zenciler, karpuz, aksakallı...ulan dedi...hadi bakalım...kapıyı açtı...
"ışıltılı bir hayat, bursa modern onu bekliyordu...ottomanors mahallesinden çok şık yalı daireleri sadece 570 bin liraydı...hem bu proje izmir ve ankaradan önce bursadaydı..." dedi yaşlı adam...
mustafa ne diyeceğini şaşırmıştı...avuçları sıkmaktan terlemişti...delircek gibi oldu...ne diyordu bu adam..ak saç, sakal...yoksa bu bir cin vakasımıydı...sesi tireyerek:
"ne istiyosun amca" dedi..
"bişey istemiyorum olum... yağlama siparişiniz varmış onu getirdim...ondörtelli- kola dahil"
sessizlik oldu...mustafa adama, elindeki torbaya baktı:
"peki ya ışıltılı hayat, ottomanors nedir amca, dalga mı geçiyosun"
"ayaklı reklamım ben olum...servis elemanları olarak araya reklam alıyoruz, ekstra gelir evladım..." dedi.. hafifçe gülümsedi...
"amca, senden önce gelen 2 zenci neydi peki" diye sordu.
"ne bileyim olum alla alla...dedi...
nerden bilecekti hakkaten...mustafa ödemesini yaptı ve teşekkür etti...kendini salak gibi hissediyordu...herşey aydınlanmıştı...zencilerde amcada satıcıydı...hatta amcada düşününce o kadar yaşlı ve ak değildi...
10 dakikada kendine macera yaratmış hatta kalpten gidiyo gibi olmuştu...düşününce neşesi yerine tekrar geldi...oooo oh...yerinde başkası olsa kapıyı kapatır altına bile kaçırabilirdi...evet evet...mustafa bir kahramandı aslında...kendinin kahramanı...
"Hamdullah Necmi Yezid in 'oben hatun' adlı eserinden alıntıdır"